Vedat Milor’u baştan çıkartan otel

Vedat Milor’un hem sosyal medya hesaplarında hem de kendi köşesinde Hard Rock Otele olan beğenisinin üstünü çizdi.

Özellikle otelin Madrid’deki konumunu çok başarılı bulan, kendisini Cihangir’de hissettiğini belirten Vedat Milor, otelin konforuna da değinmeden edemedi.

Vedat Milor’un beğeni ile bahsettiği Madrid’teki Hard Rock Otel, Türkiye’de yaşanan büyük deprem felaketi sonrasında da İspanyolların yardımları ulaştırma merkezine dönüşmüştü.

Yardım malzemeleri Hard Rock Otel’de toplanmış ve Türkiye’ye gönderilmişti.

Otelin içinden görsel

Vedat Milor’un yazısının tamamı şu şekilde:

“Yaşam kalitesine bir bütün olarak bakarsanız Madrid’i ilk sıraya koyarım. Kültür, sanat ve tarih anlamında çok zengin. Her mahalle birbirinden farklı ve şahsiyetli. Tedirgin olmadan yürümeye çok uygun bir kent. Çok da eğlenceli. Kafeler, barlar, ‘taberna’ denen geleneksel atıştırma yerleri ve çeşit çeşit lokanta…

Bir arkadaşımla konuşmamdan: “Siz hâlâ gençsiniz… Eşin de sen de uzaktan çalışabilirsiniz. Valla ben sizin yerinizde olsam Amerika’da bir dakika durmam. Basar giderim buradan.” “Nereye?” “Cevap basit. Tabii ki Madrid!” Nedenlerini arkadaşıma izah ettim. Sizinle de paylaşayım. Tek bir kelimeyle özetle derseniz ‘yaşam kalitesi’ derim. Tabii ki gastronomi yaşam kalitesinin önemli bir unsuru ama her şey değil. İspatı zor ama sanırım Paris gastronomik açıdan Madrid’den geri değil. Belki ileride. Ama yaşam kalitesine bir bütün olarak bakarsanız Madrid’i tercih ederim. Bir kere, benim gibi İspanyolca bilmeseniz bile İspanyollarla iletişim kurmak Fransızlardan kolay. Genel anlamda insanlar daha rahat, daha cana yakın ve yabancılara açık. Aşırı bencil davranışlara rastlamıyorsunuz. Öfkeli ve kibirli insan pek yok etrafta. Sonra kentte bir yerden bir yere gitmek kolay ve ucuz. Taksi ya da Uber kolay bulunuyor.

Kültür, sanat ve tarih anlamında Madrid çok zengin. Her mahalle birbirinden farklı ve şahsiyetli. Tedirgin olmadan yürümeye çok uygun bir kent. Ayrıca çok eğlenceli. Her tarafta kafeler, barlar, ‘taberna’ denen geleneksel atıştırma yerleri ve her çeşit lokanta var. Güzel olan bir diğer durumsa, Paris’in aksine bir taberna ya da barda tek bir içecek ısmarlasanız bile kimse yan bakmıyor ya da “3 tabak ısmarlamazsan çek git” demiyor. Çekici olan başka bir unsur ise sizin rahatınıza verilen önem. Diyelim 4 kişisiniz ve 8 yemek ısmarladınız. Yavaş yavaş ve birer ikişer geliyor önünüze. Her şey sizin mümkün derecede en çok haz almanız üzerine kurgulanmış. Acele acele ye ve çek git demiyorlar. Bu tip bir ortamda insanlar birbirleriyle çok rahat kaynaşıyor. Dil bilmemek de bir engel olmuyor.

Bir hafta geçiriyoruz Madrid’de. Hard Rock Hotel’de kalıyoruz. Otel rahat ve konforlu. Atocha Mahallesi’nde. Atocha bohem bir mahalle. Başıboş yürümek, etrafı seyretmek, bir yerlerde bir şeyler içmek, kahvelerde pinekleyip, kitap okuyup müzik dinlemek, etraftaki renk cümbüşünün bir parçası olmak, su gibi akıp kendinizi yaşamın akışına bırakmak için ideal. Bu arada çok çeşitli ve güzel yemek için de ideal. Kaldığımız otelden en uzak lokantaya bile arabayla 20 dakikada gidiyoruz. Ama sabahları Acid Café’ye yürüyoruz. Kahveleri çok iyi. Kruvasan da… ‘Morning bun’ (sabah çöreği) dedikleri kalın kabuklu ekmek içinde tereyağı ve comté peynirli sandviç nefis ve benim için ideal kahvaltı.

Bir hafta içinde gittiğimiz lokantaları da çok kısa özetleyeyim…

1-Estimar

Madrid’de saf halinde deniz ürünleri yemek için önde gelen birkaç mekândan biri. Denizkereviti, kırmızı karides, çakı midyesi olağanüstü. Pahalı.

2- DiverXO

Benim tüm bildiğim lokantalar arasında iki-üç favorimden biri. Sadece İspanya değil, tüm Avrupa’da beni belki de en çok heyecanlandıran mekân. David Muñoz adeta bir simya profesörü. Aynı zamanda çok çalışkan ve çok ciddi. Ürün

seçimi mükemmel ve en iyiyi bulmak için hiçbir masraftan kaçınmıyor. Sadece tadım menüsü var ve 12 civarı porsiyon sunuyorlar. Çok pahalı.

3- Restaurante La Buena Vida

Her gün burada yesem bıkmam. Yemekler geleneksel ve iyi ürünlerle titiz şekilde hazırlanıyor… Artık var olmayan San Sebastian Ibai lokantasından sonra en iyi bütün ve yetiştirme olmayan dil balığını burada yedim. Biraz pahalı.

4- La Caníbal

Atocha’da kalırsanız geç saatte birkaç atıştırmalık ve içecek için gidilecek mekân. Çok popüler. Ucuz.

5- Ganz

Atocha’da ve pazarları öğlen açık. Sayın Mehmet Çelebi’nin davetlisi olarak gittik. Yemeklerin hepsi belli bir düzeyin üstünde. Ama biz özellikle iki tatlıya bayıldık: Cheesecake ve çikolatalı kek. Fiyatı orta düzeyde.

6- Berria

Pazar akşam açık ve lokasyon mükemmel. Basit gözüken yemeklerini daha kompleks yemeklerinden çok sevdik. Ortanın üzeri ama beni etkilemedi. Biraz pahalı.

7- Lana

Arjantin usulü bir steakhouse. Sakatatlar da olağanüstü. Lezzetler mükemmel ama pahalı.

8- La Fisna

Atocha’da tam mahalleye uyan bir mekân. Minicik, az ama öz. Fiyatı orta düzeyde.

9- OSA

Şu anda çok popüler. Çok uzun bir tadım menüsü var ve ortamı lüks. Aşırı modern ve günümüz gastro-trendlerini yakalayan bir lokanta. Servis çok iyi ama yemekler beni pek etkilemedi. Oldukça pahalı.

patronlardunyasi.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir