Fehmi Koru: Anayasa ve Anayasa Mahkemesi’nin tartışma gündeminde olduğu günümüzde, beklenen çıkış, Haşim Kılıç’tan geldi…

Fehmi Koru*

Sorunlarla dolu günümüz Türkiye’sinin tartışma gündeminde, ilk sırada, anayasa ve Anayasa Mahkemesi bulunuyor. Anayasa ortada dururken bir dizi anayasaya aykırı kararlar ve işlemler gözleniyor. Anayasa Mahkemesi’nin anayasadan hareketle aldığı kararlar, anayasa gereği mahkemeleri de bağlarken, bir mahkeme o kararı uygulamıyor, bir başka mahkeme de o kararın alınmasında oy kullanan dokuz üye için suç duyurusunda bulunabiliyor.

Anayasa Mahkemesi kurum olarak, suçlanan üyeleri de bireysel olarak kendilerine yönelik tavırlar karşısında suskun kalıyor.

Yapabildikleri, kararlarında ısrar etmekten ibaret…

Dün ilk tepki sayılabilecek bir çıkış Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanı Haşim Kılıç’tan geldi. Demokraside Birlik Vakfı‘nın düzenlediği ‘Türkiye’nin İkinci Yüzyılında Tam Demokrasi Hedefi ve Yeni Anayasa’dan Beklentiler Paneli’nde bir konuşma yaptı Haşim Kılıç ve yaşanan sıkıntıların temelinde var olan yanlışlıklar hakkında teşhislerini paylaştı.

Yaptığı doyurucu bir konuşma; hatta onun seviyesindeki bir kişiden gelmesi bakımından, mesajları bayağı cesur da sayılabilir.

Ortamın gürültüsüne kurban gitmemesi için, konuşmasından can alıcı bölümleri sizler için buraya aktarıyorum.

Haşim Kılıç’ın konuşmasından bölümler:

“Geriye doğru gittiğiniz zaman Türkiye iki konuda çok ciddi sıkıntı çekmiş: birisi ifade özgürlüğü, diğeri de din ve vicdan özgürlüğü ve sorunlarımız hep bu eksende doğmuş.

1961 Anayasası’nda Cumhuriyet’in nitelikleri belirtilmiş; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak nitelendirilmiştir. Ancak bu kavramların içleri, doldurması gereken kurum tarafından evrensel hukuk değerlerine uygun olarak doldurulmadığından dolayı maalesef sorunlar yaşayarak geldik.

İfade özgürlüğünün içerisine basın özgürlüğünü de, örgütlenme ve toplantı ve gösteri yürüyüşünü de katabilirsiniz.

Din ve vicdan özgürlüğü konusunda da tarihi ve fahiş hatalar yapılarak belli bir noktaya kadar gelindi ve bugün bazı konularda şikayet ediyorsak, bazı konuları eleştiriyorsak, mutlu değilsek, bu, laiklik konusunun içinin evrensel anlamda doldurulamadığındandır.

Biz ne demokrasinin ne laikliğin ne hukuk devletinin ne de sosyal devletin içini yeterince doldurduk. Bunu yapması gereken Anayasa Mahkemesi’ydi. Anayasa Mahkemesi yorum hakkı olan, anayasayı yorumlayan ve ‘Anayasa Mahkemesi ne diyorsa anayasa odur’ olan bir kurum bizim için.

Ama bunların içi doldurulamadı.

Bugün Cumhurbaşkanlığı sisteminden eğer rahatsız olan varsa -ki rahatsızlık var- ve tepki varsa, bu tepkinin altında bu tarihi gerçekler vardır.

İfade özgürlüğüyle ilgili… Hepiniz biliyorsunuz, söylemeye gerek yok, bir zamanlar 141, 142, 163 silahlarıyla insanlar tarandı, hapishanelerde yer kalmamıştı. Her ne hikmetse bizim yargı ya da siyasetçilerimiz bu konuda çok kabiliyetli, mutlaka bir şey buluyoruz.

Rahmetli Turgut Özal 141, 142, 163’ü kaldırdı, arkasından bu sefer 299. madde çıktı. Bugün Cumhurbaşkanı’na hakaretten yüz binlerce dosya soruşturma açıldı ve bu soruşturmanın bir bölümü kovuşturmayla sonuçlandı, o kovuşturmaların sonunda da 25 ile 30 bin arasında insan mahkum oldu. Bu nedir biliyor musunuz? Bu bir yerleri koruma adına cezalandırmak için bir silah olarak kullanma aracıdır.

Bugün, biliyorsunuz 312’nci madde terörle mücadeleyle ilgili, yok terörü övmeyle ilgili, ciddi anlamda yorumlar yapılarak mahkemelerimiz kararlar veriyorlar. 10 sene önce bir tweet attı diye insanlar yargılandı ve hapishanelere düştü. Bugün bizim hapishanelerimizde 300 binin üzerinde insan var.

Biz tutukluluk konusunu bile cezalandırma aracı olarak kullandık; yasada yazmasına rağmen keyfi yorumlarımızla, insanları tutuklayarak hapishanelerde bekletmek durumunda kaldık.

Bir anayasa var, bir de anayasanın uygulanması ve yorumu var. Bir laiklik var, laikliğin uygulanması ve yorumlanması var. Bir hukuk devleti var, hukuk devletinin uygulanması ve yorumu var. Şimdi soruyorum, bunların hangisi suçlu?

Bugün sorunumuz ne anayasa bence, ne de yasalarımızdır. Bunu uygulayan ve yorumlayan insanlarımızdır. Yargı erkine verilmiş olan yorum hakkı maalesef isabetli kullanılmıyor. Kullanılmadığı için de bu sorunların ülkede bıraktığı yakıcı ve yıkıcı etkilerini maalesef çözemiyoruz, çözemedik.

Anayasa’nın 177 maddesi var, 177 maddenin 121 maddesi değişmiş. Yaklaşık 51 maddesi ikinci ve üçüncü kez değişmiş. Bunun 34 maddesi AK Parti öncesinde değişmiş, AK Parti iktidarıyla birlikte de 79 madde değişmiş. Şimdi bana söyler misiniz, ortada bir darbe anayasası var mı? Dolayısıyla bugün çektiğimiz sıkıntıların altına baktığımız zaman, o yapılan değişikliklerden kaynaklanıyor.

Eğer Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 12’sini sayın Cumhurbaşkanı seçiyor, 3 tanesini Meclis seçiyor ve Meclis’te de çoğunluğunuz varsa eğer, 15’ini de aynı irade seçmiş dersek yanlış yapmış olur muyuz? Hakimler Savcılar Kurulu’nun 13 üyesi var, 6’sını sayın Cumhurbaşkanı seçiyor, 7’sini parlamento seçiyor. Bu parlamentodaki seçimlerin mevcut iktidar tarafından yönetildiği, onların iradesiyle seçildiği konusunda bir endişemiz var mı?

Türkiye’de üç tane kurum var. Birisi Anayasa Mahkemesi, birisi Hakimler Savcılar Kurulu, birisi de Yüksek Seçim Kurulu‘dur. Bu üç kurumun tarafsız ve bağımsız olmasını temin etmedikçe biz bu sorunlarımızdan asla kurtulamayız.

Eğer yargıda böyle bir sorun varsa, bunun ekonomiye olan yansımalarını, sosyal hayata olan yansımalarını düşündüğünüzde, bunun temelinde yatan tek şey, hukuk güvenliğinin yaratılamamasıdır. Hukuk güvenliğini yaratamadığımız için de bugün para politikalarıyla, mali politikalarla dövizi indiriyoruz faizi çıkarıyoruz, faizi indiriyoruz dövizi çıkarıyoruz ve ekonomiyi ihya etmeye çalışıyoruz.

Bunlar yapay tedbirler, gerçek tedbir bağımsız ve tarafsız herkesin rahatlıkla kanatlarının altına sığınacağı bir yargıyı teşekkül ettirmektir.”

Önemli bir konuşma.

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir