Çernobil’de de bu koruma yoktu! 6 Şubat, Türkiye sınırındaki nükleer santrali tetikledi mi?

Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 6 Şubat depremleri 11 il başta olmak üzere Türkiye’nin doğusunda derin yaralar açtı. Kahramanmaraş merkezli depremler sadece ülke sınırları içini değil, dışını da etkilemiş ve Suriye’de 5 bin 914 kişinin ölümüne neden olmuştu. Ancak tüm bunlar yaşanırken dikkatlerden kaçan bir şey daha vardı. Türkiye-Ermenistan sınırında bulunan ve Türk topraklarına 17 kilometre uzaklıkta olan Metsamor Nükleer Santrali de 6 Şubat’ta depremin etkisi altında kaldı. Daha önce 1988 Spitak Depremi’nde hasar aldığı iddia edilen santralin oluşturduğu risklere bir yenisi daha eklendi.  Son günlerde uzmanların bölgede yaşanabilecek depremlere dikkat çekiyor olması, olası bir depremde Iğdır başta olmak üzere bölgede yaşayanların karşılaşabileceği sorunları gündeme getirdi. Santralin yeterince eski olmasının yanında bir de daha önce 20 bin kişiyi hayattan koparan bir deprem atlatmış olması durumu daha da karmaşıklaştıran bir diğer faktör. Santralin Türkiye için bir risk oluşturup oluşturamayacağına ilişkin soruları Ankara Üniversitesi-Nükleer Bilimler Enstitüsü Enstitü Müdürü ve Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Yücel Milliyet.com.tr için cevapladı.

METSAMOR NÜKLEER SANTRLİ 46 YILDIR AKTİF

Metsamor Nükleer Santrali’nin ilk reaktörü 1976 yılında aktive edildi. Santral o günden bugüne uzun yıllardır kullanılıyor olsa da çalıştığı 46 yıl içinde pek çok talihsiz olaya da sahne oldu. Özellikle eski Rus teknolojisiyle inşa edilmiş olması pek çok kişide tedirginliğe yol açıyordu. İlk ünitesi 22 Aralık 1976’da, ikincisi ise 5 Ocak 1980’de devreye alınan santral, 1988 Spitak Depremi’ni hasarsız atlattı. Ancak depremin ardından kamuoyunun baskısıyla Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu, mevcut iki ünitenin kapatılmasına karar verdi.

SSCB’nin çöküşünün ardından Ermenistan’da bir süre enerji kıtlığı yaşandı ve hükümet santrali yeniden açmaya karar verdi. Öncesinde Ermenistan hükümeti, önde gelen uluslararası şirketleri olası depremleri tartışmaya ve çözümler önermeye davet etti. Tartışmaların ardından 2’nci ünite kapatıldıktan 6 yıl sonra, 5 Kasım 1995’te yeniden faaliyete geçirildi. Bu, bölge halkının elektrik arzında büyük artışlar sağladı. Böylece elektrik gece-gündüz kullanılır hale geldi.

Metsamor Nükleer Santrali’nin Iğdır-Ermenistan sınırından görünümü

BÜYÜKLÜĞÜ 7’YE KADAR OLURSA DAYANABİLİR

Metsamor Nükleer Santrali, 8 büyüklüğünde depremlerin yaşanabileceği bölgeye yakın konumda bulunuyor. Ancak santral, yalnızca büyüklüğü 7’ye kadar olan depremlere dayanıklı olacak şekilde inşa edildi. Bu durum Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ardından yeniden gündeme geldi. Metsamor’un dayanıklılığı ve olası bir tehlikede yaşanabilecekleri Prof. Dr. Haluk Yücel daha önce yaşanan kazalardan da örnekler vererek anlattı:

“Deprem sırasında hemen her reaktör kendini otomatik aktif ve pasif güvenlik sistemleri yardımıyla, reaktör kontrol çubukları vasıtasıyla ve boron-samaryum nötron zehri olan sıvı enjeksiyon sistemleriyle kapatır. Ancak Japonya’da Fukuşima Daichi kazasında bina içindeki kullanılmış nükleer yakıtın kızgın su/buhar ile tepkimeye girmesiyle açığa çıkan hidrojen gazı ortamın havasındaki oksijenle tepkimeye girince korunak binasında şok patlamalarla ciddi yarılmalar meydana geldi. Bu da milyarlarca Becquerel (Bq) aktivite değerinde radyoaktif salınıma yol açtı. Metsamor’da da reaktör binalarının zaten eskimiş, dökülen çatlakları olan bir bina olmasının yanında ortamda hidrojen temizleyici gibi ek güvenlik sistemleri de bulunmuyor. Buradaki temel risk, deprem sonrası öngörülemeyen radyoaktivite salınımı. Bu da çıkacak bir yangınla ciddi boyutlara ulaşabilir. Sel ve toprak kayması ana reaktör binası dışında riskli olabilir ancak reaktör bu durumda güvenli kapatabilir. Avrupa Birliği’nin (AB) ve IAEA’nın (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu) reaktör güvenliğini artırıcı iyileştirme çalışmalarına katkı sunduğu biliniyor. Bu tip bir eskimiş reaktörün tam iyileştirilmesi için Ermenistan’ın birkaç milyar euro harcaması gerekiyor. Ancak bugüne kadar bu bütçe bulunamadı. AB de bu parayı bu amaçla vermedi.”

‘HEM UZAK HEM DE YAKIN ÇEVRESİ İÇİN TEHLİKELİ’

Avrupa Birliği (AB), VVER 440 Model V230 hafif su soğutmalı reaktörleri, Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği’nde inşa edilen 66 Sovyet nükleer reaktörünün ‘en eski ve en az güvenilir’ kategorisi olarak sınıflandırıyor. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ise Metsamor Nükleer Santrali’nin yeterli güvenliğe sahip olduğunu ve tasarım ömrünün ötesinde de çalışabileceğini söylüyor. Ancak kurum ne derse desin kamuoyu ve uzmanlar bunun tersini düşünmeye devam etti. Deprem ya da santrale zarar verebilecek herhangi bir doğal afette Metsamor’un risk oluşturma ihtimali en çok da 17 kilometre ötede sınır komşusu olan Türkiye’yi etkiliyor. Her ne kadar nükleer bir patlama tüm dünyayı etkileyecek sonuçlar doğursa da, son derece eski ve büyük çoğunluğa göre çeşitli hasarları olan santralin Türkiye’ye yakınlığı tedirginlik yaratıyor. Prof. Dr. Haluk Yücel konuyla ilgili sözlerinde santralin hangi durumlarda nereler için risk oluşturacağını açıkladı.

Prof. Dr. Haluk Yücel, “Normal koşullarda her reaktör anormal bir sarsıntı, deprem şokunda kendini belirli tolere edilebilir en yüksek ve en düşük değerler içinde güç dalgalanmasına sokmadan durdurur. Ancak bu mekanizmalarda arıza da olabilir. Olası reaktör yakıt çubuğu erimesi ve depremle gelen yıkım sonucu her zaman radyoaktivite salımı mümkün. Bu salım ikincil koruma bariyeri olan ve mahfaza görevi yapan beton koruna binasında hapsedilir. Ancak Metsamor’da bu ikincil radyoaktif salımı hapsedebilecek korunak binasındaki çatlakların ve kullanılan inşaat tekniğinden ileri gelen yetersizliklerinin olduğu ve bu nedenle bir deprem durumunda tehlike arz ettiği tüm açık literatür kaynaklarda yazıldı. Bu konuya ilişkin soruların net cevabı şu: Olası bir yıkımda Metsamor Nükleer Santrali hem yakın ve hem de uzak çevresi için potansiyel bir tehlike arz ediyor” dedi.

METSAMOR’DA BİR SIZINTI YAŞANIRSA…

26 Nisan 1986’da çalışanlar arasında nöbet değişimi sırasında yaşanan iletişim problemi sonucu, tarihin en büyük nükleer kazalarından biri yaşanan Çernobil Nükleer Santrali’nde reaktörün kapağının fırlaması ve tahmin edilmeyen bir noktadan hasar alması nedeniyle bugün de hâlâ sızıntılar devam ediyor. Prof. Dr. Yücel de bu santralin güvenlik önlemlerinden örnekler vererek Metsamor’u anlattı. “1986’da kazaya uğrayan RBMK tipi reaktörde bulunması gereken dış beton mahfaza yoktu. Gecekondu gibi bir inşaat tekniği ile yapılan binalar güvenlik zaafiyeti oluşturuyor. Bulgaristan Kozloduy ve Ermenistan Metsamor VVER 440/230 tipi Rus tasarımı reaktörlerin hem korunak binasının yetersizlikleri, eski tip beton teknolojisi hem de yangın sistemleri ve ayrıca eskiyen elektrik jeneratörleri ile basınçlı su pompalarındaki meydana gelen arızalar reaktörün işletme güvenliğini tehlikeye atıyor” diyerek Metsamor’un ne derece güvenilir olabileceğini açıkladı.

Akıllara gelen ‘Metsamor’da sızıntı olması durumunda ne yapılacağı’ sorusuna ise Prof. Dr. Yücel, “Çernobil’de uzun süre kontrol altına alınmayan ve bir türlü söndürülemeyen yanma sonucu önemli miktarda radyoaktivite çevrenin ve insanın enfekte olmasına neden oldu” diyerek şu cevabı verdi:

“Üstelik Çernobil reaktöründe olması gereken ikincil bariyer olan beton özel korunak binasının olmayışı, bu nükleer kazanın sINES ölçeğine göre 7 büyüklüğünde en şiddetli nükleer kaza sınıfına girmesine yol açmıştır. Benzer ikincil güvenlik bariyerinin ve yangına karşı koruma önlemlerinin Metsamor VVER-440 tipteki reaktörlerinin temel yetersizlikleri olduğu çeşitli raporlarda yer almaktadır, UAEA da bunların iyileştirilmesini kuvvetle tavsiye ediyor. Böyle bir nükleer bir kaza durumunda yani Metsamor’da böyle bir radyoaktif sızıntı durumunda, reaktörün birinci güvenlik bölgesi (emergency zone) içinde acil tedbirlerin alınması gereken asgari mesafe 30 km olarak tanımlıdır. Metsamor Nükleer Güç Santrali, ülkemizde Iğdır’a 30 km ve Ermenistan başkenti Erivan’a ise 32 km uzaklıktadır. Diğer bir ifadeyle acil güvelik bölgesinde yerleşim yerleri var ve ciddi sayıda insan popülasyonu, Iğdır zirai üretim ovaları ve diğer canlılar bu maruziyete tabi olacaktır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir